Lige başlarken parolamız şampiyonluk ve bir üst lig olarak açıklandı. Oynadığımız birkaç maçta oynadığımız güzel futbol ve ardından aldığımız galibiyetler ve puan cetvelinin en üstünde oluşumuz benimde umudumu arttırmış ve bende yönetim gibi düşünmeye başlamıştım.
Ne olduysa oldu bizim takım büyük bir çöküntü içine girdi. Art arda aldığı yenilgilerle bu umudum yavaş yavaş azalmaya başladı derken, yapılan teknik heyet değişikliğinin hemen ardından iş başına getirilen Tuncay Şanlı’nın ilk günlerde verdiği o hava ile biri deplasmanda biri de içeride hem de lidere karşı aldığımız iki galibiyet benim azalan umudumu tekrar yükseltmeye başladı.
Ne var ki, Orhangazi galibiyetinin ardından çıktığımız Ordu deplasmanında beraberliği güçlükle kurtarmış olmamız ve oynadığımız kötü futbol benim tekrar karamsarlığa düşmeme neden oldu. Asıl karamsarlığı Çarşamba günü sahamızda oynadığımız Diyarbekir maçını kaybedince yaşadım ve belki bu sezon şampiyonluk yaşayabiliriz şeklindeki umudumda bu maçta aldığımız yenilgi ile tamamen sona erdi.
Bir takım elbette ki sezon içerisinde yener yenilir. Galibiyet ve yenilgi bu işin doğasında var. Ancak aday gibi oynayıp yenilirse insan üzülmeyebilir. TV’den izlediğim Ordu maçındaki başıbozukluğu, gol yollarındaki beceriksizliğiğimizi, iki pas yapamayışımızı, rakip kaleye doğru dürüst atak geliştiremeyişimizi, rakip kaleciyi güç durumda bırakacak tek bir şut bile atamayışımızı, Diyarbekir maçında da görünce gerçek anlamda büyük üzüntü yaşadım. Dedim ya, adam gibi oynamış olup yenilsek inanın ben dahil o maçı izleyenler bu kadar üzülmeyebilirdik.
Evet, çok kötü futbol oynuyoruz. İki pas yapmayı beceremiyoruz. Rakip kaleyi zorlayacak doğru dürüst bir atak geliştiremiyoruz ve rakip kale önünde tehlike yaratamıyoruz. Öyle bir defansımız var ki, evlere şenlik. Ordu maçında olduğu gibi golü yediğimiz pozisyonda rakipten iki oyuncu bomboş penaltı noktasında topla buluşuyor ama bizim defans onları görmüyor.
Defans öylede ya orta alanımız. Allah aşkına sorarım size; Bir orta alan oyuncusu 90 dakika içinde arkadaşlarına vermek istediği pası rakiplerine gönderir mi? Bizimkiler gönderiyor. Herhalde gözleri bozu olacak ki sahada yer alan tüm oyuncuları kendi takım arkadaşları zannediyorlar.
Peki forvetimiz. Bizim takımda forvet mi var ki, rakip kalede tehlike yaratsın, fırsatını bulduğunda golünü atsın. Attığımız golleri kimin çoğunu attığına bakarsak meseleyi de anlamış oluruz.
Yazıktır günahtır. Bu takıma mali katkı verenlere günahtır. Hele hele yaz kış, yağmur, çamur ve kar demeden, evire götüreceği ekmek parasından kısarak bilet alıp maça gelen ve takımı için her şeyini ortaya koyan o muhteşem taraftara yazıktır günahtır.
Bu gidişat iyi bir gidişat değildir. Böyle giderse şampiyonluğu ve bir üst ligi ancak rüyamızda görürüz. Teknik heyetin bu kötü gidişe nasıl son verecekse vermelidir. Aksi halde atı alan Üsküdar’ı geçer biz de arkasından bakakalırız.
Buradan futbolcu kardeşlerime de seslenmek istiyorum. Giydiğiniz formanın çok kıymetli olduğunu asla unutmayınız. Tribündeki o muhteşem taraftar bugün tüm olumsuzluklara rağmen size destek veriyorsa, onların da bir dayanma güçlerinin olduğunu unutmadan onların bu sevgilerine layık olabilmek için sahada daha çok koşun, adam gibi oynayın, rakiplerinizi yenin ve üçer puanları
hanemize yazdırın ki, hedeflediğimiz şampiyonluğa el birliği ile ulaşalım. Aksi takdirde size bu ligde kalmaya devam edersiniz. Ama muhteşem taraftar şampiyon olur. Bunu da böyle bilesiniz.
Yenildiğimiz rakibimiz gerçekten mükemmel denilebilecek düzeyde bir takım kurmuş. Güçlü bir defans, ne yaptığını bilen, topu istediği gibi dolaştırabilen, attığı tüm paslar yerini bulan ve dinamo gibi çalışan bir orta saha ve roket gibi bir forvet. Peki, biz böyle bir takım nasıl kuramıyoruz. İşte benim anlayamadığım nokta da burası.