Cumartesi günü Akyazı’da ticaretlerini sürdüren süper marketlerde büyük kalabalıklar vardı. Gezerken “bu kalabalık nedir bir bakayım” diyerek süper marketin birine giriş yaptım. Bir de ne göreyim millet Ayçiçek yağı alabilmek için adeta birbirlerini eziyor, alanlar sevinerek para ödeme sırasına, alamayanlar ise girdikleri kuyrukta sıranın kendilerine gelmesini ve en azından 5 litrelik çiçek yağı alabilmenin mücadelesini veriyor.
İkinci gördüğüm ise daha feciydi. Bir süper market çalışanı raflarda olan 5 litrelik Ayçiçek yağlarını 4 tekerlekli arabaya koyup depoya kaçırmaya çalıştığını görünce inanın kan beynime sıçradı. Marketçiler baktılar ki, Ayçiçek yağı (bu deyim bugün için geçerli değil. Çünkü pahalı oluşu nedeniyle almak bir hayli zor) peynir ekmek gibi satılıyor, millet kapış kapış götürüyor, biz de raflardan alıp depoya götürelim ve daha sonra fiyatını biraz daha yükselterek tekrar raflara koyup satalım telaşındaydılar.
Gördüğüm her iki manzara da ürkütücüydü. Zira sırada olan tanıdıklara “Hayırdır. Savaşa mı girdik (Allah göstermesin) Bu ne izdiham” diye sordum. Verdikleri cevap ta düşündürücüydü. Cevaplar aynen şöyleydi “ Ukrayna’dan bize yağ getirecek olan gemiler Hazar Denizinden çıkarılmıyormuş. Belli ki önümüzdeki günlerde yağ konusunda büyük sıkıntı yaşayacağız. O nedenle fiyatına bile bakmadan sıraya girip yağ almaya çalışıyoruz’
Bu durum gerçekten çok ürkütücü, ürkütücü olduğu kadar da düşündürücüydü. İşin aslına döndüğümüzde birbirlerini ezip 5 litre çiçek yağı almaya çalışanlar kuru gürültüden başka bir şey yapmıyorlardı. Yaptıkları ile hem kendilerine zarar veriyorlardı, hem de o kalabalığı görüp cebinde parası olmadığı için alamayanları tedirgin ediyorlardı.
Nihayet Bakanlık geçte olsa uyandı ve “ülkemizde yağ stoku yeterlidir. Kimse tedirginliğe kapılmasın” açıklaması ile vatandaşı rahatlattı.
Öncelikli olarak böyle bir izdiham bize hiç mi hiç yakışmadı dersem kimse bana kızmasın. Düşünmemiz gereken hususlar vardır. Bu durumda düşünülmesi gereken şudur; Geçmişte Türkiye’miz kendi kendine yeten ve besleyen 7 ülke arasında gösterilirdi. Bugün geldiğimiz noktaya bakın, aklınıza ne geliyorsa ithal eden ülke durumuna düşmüşüz. Sebebi gayet açık ve nettir. Sebebi Tarıma, toprakla uğraşana, hayvancılık yapana yeterli destek vermezsen, o üreticilerin ihtiyacı olan mazot, gübre, tohum gibi girdilerin fiyatları füze gibi yükselir, ürettikleri ise 10 yıl önceki fiyatları aratırsa onlarda üretemez hale düşer ve sonucu böyle olur. O nedenle bizim düzlüğe çıkmamız ithalattan değil üretimden geçer. Üretmeliyiz hem de çok üretmeliyiz ki, hem ülkemiz insanını doyuralım, hem de ihraç ederek ülkemize döviz kazandıralım. Kısaca tarım politikamızı değiştirmeliyiz. Şartlar ne olursa olsun tüm üreticilerimizi bütün imkanları kullanarak desteklemeliyiz. Ve onlara ürettikleri mallarına alım garantisi vermeliyiz. Ülkemiz ancak böyle kurtulur.