Bugün size gördüğüm iki resimden ve o resimlerin bende yarattığı olumsuzluktan bahsetmek ve iki konuyla ilgili olarak ne düşündüğümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk resim öğrencilerimizle ilgili. Bugün bütün internet sitelerinde yer aldı o resimler. Yarın da yerel gazetelerde belki de Ulusal gazetelerde yer alacak.
Gördüğüm ilk resimde pırıl pırıl üç öğrencimiz sentetik uyuşturucu kullandıklarından ötürü adeta yerlerde sürünüyor. O resimleri görünce inanın içim cız etti. Gençlerimiz Çocuklarımız bu hale nasıl düştüler diye yüreğim burkuldu, kalbime bir sancı saplandı.
Bugün için Akyazı’nın en önemli sorunu bana göre uyuşturucu belasıdır. Gençlerimizin ve Çocuklarımızın geleceğini karartan zehir tacirlerinden artık kurtulmanın zamanı gelip de geçiyor bile.
Yapılan araştırmaların sonuçlarına baktığımızda uyuşturucu kullanım yaşının hızla düştüğünü görüyoruz. Bu durumu kuşkusuz önümüzde büyük bir sorun hatta bela olarak değerlendiriyorum.
Gençlerimiz ile çocuklarımızı bu beladan kurtarmak için biz büyükler neden bekliyoruz hala anlamış değilim. Bu konuda ilk sorumluluk kesinlikle anne ve babalarındır. Anne ve babalar çocuklarını mutlak surette takip etmeliler, eve geliş ve gidiş saatlerini belirlemeli ve geç kaldıklarında karşılaşabilecekleri olumsuzlukları o anne ve baba çocuklarına anlatmalıdırlar.
İkinci sorumluluk ise okul yöneticilerine düşmektedir. Onlar da eğitilmek üzere kendilerine teslim edilen öğrencilerini sıkı bir şekilde denetlemeliler, olumsuz bir durum gördüklerinde durumu hiç zaman geçirmeden anne ve baba başta olmak üzere bize idare edenlere iletmeli, ortak çare aramalı ve de bulmalıdırlar.
En büyük sorumluluk ise İlçe Kaymakamı, Belediye Başkanı, Siyasiler, Basın, Milli Eğitim başta olmak üzere kamu görevlileri, STK başkanları, Belediye Meclis Üyeleri, Polis ve Jandarmadan oluşan kolluk kuvvetleri ve Akyazı’yı biz yönetiyoruz ve idare ediyoruz diyenlere düşmektedir. Kısaca aklı başında olan tüm Akyazılılara bu konuda görev düşmektedir.
Anne ve baba çocukları ile ilgili olarak okul yönetimi, ya da kolluk kuvvetleri tarafından kendilerine iletilen olumsuzlukları ört bas etmemeli, o olumsuzlukları iletenlere tepki göstermemeli, bilakis anne ve baba onlarla birlikte çocuklarını uyuşturucu batağına düşmesini alacakları önlemlerle kurtarmalıdırlar.
Anne ve baba ile birlikte okul yönetimleri ve kolluk güçlerimiz üzerlerine düşen görevleri yerine getirmezlerse yarın geç kalınabilir diye korkumu sizlerle paylaşmak isterim. Geç kalındığında anne ve babanın dizini dövmesi, hatta başlarını duvarlara vurması sonucu değiştiremeyebilir.
Genç ve Çocuklarımızın uyuşturucu belasından korunması için kurulan bir komite var. O komitenin bugüne kadar ne yaptığını ben şahsen bilmiyorum. Bilen varsa dinlemeye hazır olduğumu belirtmekte de yarar görürüm. Burada önemli olan çocuklarımız ve gençlerimizdir. Gerisi teferruattır diye de eklemek istiyorum. İlçemizin yeni Kaymakam Vekilini de bu konuda göreve davet ediyorum.
Eğer yarınlarımızı aydınlık görmek istiyorsak gençlerimizi ve çocuklarımızı iyi yetiştirmek, onları her türlü belalardan korumak zorunda olduğumuzu söylemeye bile gerek yok diyorum ama yinede belirtmeden geçemiyorum.
Gençlerimizi ve Çocuklarımızı uyuşturucu belasından kurtarmak hepimizin asli görevidir. Onları kurtarmanın yolu uyuşturucu tacirlerine geçit verilmemesi, yakalandıklarında en ağır cezayı almaları için uğraş verilmesi, çocuklarımızı sıkı bir şekilde takip etmekten geçer. Eğer biz büyükler ve yetkililer bunu bugün yapamazsak yarın çok geç olabilir ve yarınlarımızı emanet edeceğimiz sağlam genç ve çocuk bulmakta zorlanırız diye de bu konuyu noktalamak istiyorum.
İkinci resim ise Belediye başkanı Hasan Akcan’ın eşi İlknur hanımla ilgilidir. İlknur hanım 11 Mart Pazar günü yapılan AK Parti İl kongresine katılmak ve o kongreyi katılacak olan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımızı dinlemek istemiştir. Ne var ki, kongrenin yapılacağı salonun girişine geldiğinde ismi polisin elindeki listeye dahil edilmediği için olsa gerek barikata takılmıştır. Tüm ısrarlara rağmen içeri giremeyeceğini anlayan İlknur hanımın sinir sistemi bozulduğu için de elinde olmadan ağlamıştır.
İşte onun ağlayan o resmini görünce üzüldüm. Üzüldüm çünkü Belediye Başkanı Hasan Akcan, eşinin o salona girebilmesi için yapılması gereken işlemlerini yapması gerekirdi. Bundan da önemlisi eşi salona girene kadar yanında olması ve bir aksilikle karşılaşılması halinde o aksiliği bizzat kendisinin çözmesi gerekirdi.
Ama Hasan Akcan bunu yapmadı ve eşini yalnız bıraktı. Zaten İlknur hanımın feryadı ve akıttığı gözyaşları da eşinin kendisini yalnız bırakmasındandır. Nitekim barikatın önünde eşiyle ilgili sarf ettiği sözlerde yalnız bırakılmasıyla ilgilidir.
İşin aslına bakıldığında İlknur hanımın ağlamasını gerektiren bir durum söz konusu olmamıştır. Eğer salona girememişse yanındaki korumasıyla birlikte Akyazı’ya geri dönebilir ve eşi eve geldiğinde de hesabını sorabilirdi.
Ben şahsen her iki resmi görünce fazlasıyla üzüldüm. İlk üzüldüğüm resim ikinci resimden daha fazla beni üzmüştür. Bunun altını çizmeliyim. İkinci resimle ilgili şöyle bir görüşte ortaya atılmış durumdadır. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Sayın Emine Erdoğan’ın bu haberi eğer okursa İlknur hanımı Ankara’ya davet edebilir ve böylece yaşanan o günkü üzüntü mutluluğa dönüşebilir ve Hasan Akcan’ın da böylece siyasette önü açılabilir şeklindedir. Bekleyip görmek lazım derim.
Sonuç olarak bu konuyla ilgili olarak Akyazılılar eşini yalnız bıraktığı için faturayı Hasan Akcan’a kesmiş durumdalar. Akcan’ın bunu bilmesinde fayda vardır.