Sakaryasporumuzda süre gelen dört maçlık galibiyet serisi Bodrumspor karşısında sona erdi. Aldığımız beraberlikle iki puan mı kaybettik demeliyiz yoksa bir puan aldık mı demeliyiz, ben bir türlü karar veremedim. Yine de beraberliğin yenilmekten daha iyi olduğunu düşünürsek aldığımız bir puana sevinmeliyiz diye bu konuyu noktalamak istiyorum.
İlimizde yayınlan yayınlanmakta olan yerel gazetelerimizde spor köşe yazısı yazan kendimi de dahil ederek arkadaşlarım ya da kardeşlerim sürekli olarak takımımızın oynamakta olduğu kötü futboldan ve kazandığımız maçlarda bile rakip kaleye tek şut bile atamadığımızdan bahsettik ve şansın her zaman yanımızda olamayacağından bahisle de oyuncularımıza ve teknik heyetimize bazı uyarılarda bulunuyorduk. İşte ite kaka kazandığımız maçlardan sonra Pazar günü rakip sahada karşılaştığımız Bodrumspor karşısında berabere kalıp iki puan daha kaybettik ve liderle olan puan farkımız da 12’ye, ilk 5 içinde en yakın rakibimizle olan bu haftaki rakibimiz Kastamonu ile de puan farkımız 7’ye çıkmış oldu.
Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi bizim bırakın iki puan kaybetmeyi tek bir puan dahi kaybetme lüksümüz kalmadı demiştim ama görüldüğü gibi Bodrum karşısında iki puan daha kaybederek ligin başında belirlediğimiz hedefimizden bir adım daha uzaklaşmış olduk.
Takımımız bu hafta sonunu da yine deplasmanda geçirecek. Bu haftaki rakibimiz bizim 7 puan önümüzde olan Kastamonu. Rakibimiz geride bıraktığımız haftada bizim güçlükle yenmeyi başardığımız Eyüpsporu deplasmanda 2-0 yenmeyi başardı ve aldığı bu galibiyetle de puanını 25’e yükseltti.
Puan sıralamasına baktığımızda Kastamonu maçının her iki takım açısından da önemli olduğunu, ancak bizim açımızdan daha da önemli olduğunu belirtmeliyim ve bizim bu maçtan mutlaka üç puan çıkarmamız gerektiğini de hatırlatmalıyım.
Her teknik adamın bir tatlı ve yoğurt yeme tarzı vardır. Bununla birlikte yine hocaların farklı farklı teknik ve oyun düşünceleri olur. Bir önceki teknik patronun benim oyun tarzıma çok uyuyor onun için bu oyuncumdan asla vazgeçmem ve bütün oyun planlarımı bu oyuncum üzerinde yapıyorum dediği bir oyuncunun, değişen teknik patronla birlikte bırakın 11’e, yedek kulübesine bile güçlükle girdiğini bu gözler çok görmüştür.
Dediğim gibi bir teknik direktörün var saydığı ve çok güvendiğini söylediği bir oyuncu sonradan elen teknik direktör için yok hükmünde olabilmektedir. Bu durumu her spor yazarı gibi bende yıllardan beri izlemekteyim. Elbette sonuçta teknik patronun dediği olur ama eğer göle çaldığı o maya tutmadığında futbolcu yerinde kalır giden ise yine kendisi olur.
Bizim hocanın da diğerlerinde olduğu gibi oluşmuş bir düşüncesi vardır. Takımı düşüncesine göre kurar ve sahaya çıkartıp yine düşüncesine göre oynatır. Benim bu duruma söyleyecek sözüm bile olamaz. Ancak o teknik patronun sahada varlığı ile yokluğu arasında hiçbir farkı olmayan bir oyuncuyu da maçı izleyenlerden daha çabuk görüp tedbirini alması lazımdır. Bunu beceremezse takımı yenilir ve puanlar kaybeder. Zararını ise onunla birlikte bizde çekeriz.
Teknik patronların bu benim için biçilmiş bir oyuncudur ondan asla vazgeçmem şeklinde bir tezi varsa v e o oyuncuda hocasını sürekli olarak oynadığı kötü futbolla hüsrana uğratıyorsa o teknik adamın o oyuncudan hiç zaman geçirmeden vazgeçmesi ve onun yerine daha aktif, daha başarılı bir oyuncuyu bulup kadroya dahil etmesi şarttır. Bu düşüncesini değiştirmekte gecikmesi halinde ise acısını kendisi ile birlikte bizimde çektiğimiz gerçeğini asla unutmaması gerektiğini bir kez de ben hatırlatayım istedim ve konuya onun iç in girdim.
Sonuç olarak şunu belirtmeliyim; Bizim takım gerçekten kötü futbol oynuyor. Her zaman kötü futbol oynayarak maçı kazanamazsınız. Nitekim 4 haftadan beri gezindiğimiz hayal dünyasından Bodrum beraberliği gerçek dünyaya döndürmüştür diye umudumu sizlerle paylaşıyor ve takımımıza Kastamonu maçında üstün başarılar diliyorum.