İman; tasdik etmek, bir şeyin doğru olduğuna inanmak, boyun eğmek, güvenmek anlamlarına gelir. Dini ıstılah olarak Allah’a (c.c.) ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sas) Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu şüphesiz bir şekilde tasdik etmek demektir.
İnanmamız farz olan altı iman esası vardır. Bunlar amentü duasından da bildiğimiz, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, Allah’ın peygamberlerine inanmak, Allah’ın kitaplarına inanmak, Allah’ın meleklerine inanmak, kaza ve kadere inanmak, öldükten sonra ahirette tekrar dirileceğimize inanmaktır.
Aziz Kardeşlerim!
İmanın kabul olma şartları vardır. Öncelikle iman esaslarına şüphe etmeden kesin bir şekilde inanılmalıdır. Şüpheyle iman bağdaşmaz. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Mü’minler ancak Allah’a ve Peygamberine iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat eden kimselerdir. İşte doğru olanlar bunlardır” buyurmaktadır. İmanın devamı ve daimi olması için şüpheden uzak durulmalıdır.
İman esaslarının tamamına aynı anda inanmalıyız. İman bütünlük ister. Rabbimiz Nisa süresi 150. ve 151. ayetlerde peygamberlerden bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanları “hakiki kâfir” olarak nitelendirmektedir. Biz Müslümanlar bütün peygamberlerin Allah tarafından farklı zamanlarda gönderildiğine inanırız. Allah’ın gönderdiği son Peygamber Hz. Muhammed’tir ve artık onun getirdiklerine inanmak farzdır. Şu dönemde hala geçmiş peygamberlerin getirdiklerine uymaya çalışanlar doğru yolda değildirler.
Muhterem kardeşlerim!
İman esasları kalp ile tasdik edilmelidir. İmanın yeri kalptir. Ayette Rabbimiz, “İnsanlardan Allah’a ve Ahiret gününe iman ettik diyen kimseler vardır. Halbuki onlar mü’min değillerdir” buyurmaktadır. Çünkü dil ile iman ettim demek yeterli olmayıp kalp ile de mutmain olarak iman edilmesi gerekir. İman ettim deyip kalben inanmayan kimselere “münafık” denilir.
Aziz Kardeşlerim!
İmanına şirk karıştıran kimselerin imanı da ibadetleri de geçerli değildir. Şirk en büyük günahtır. Allah’a Rab ve ilah oluşunda, sıfatlarında, zatında, ona yapılan ibadetlerde ortak koşmak şirktir. Rabbimiz Yüce kitabımızda “İman edenler ve imanlarına zulüm (şirk) karıştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve hidayete ermiş olanlar da onlardır” buyurmaktadır.
Ayetleri ve dini hükümleri inkâr edip kabul etmemek imana manidir. Hatta bir ayeti ya da dini bir hükmü, helal ve haramı beğenmemek, küçümsemek, hafife ve alaya almak da imana engeldir. Ayetleri ve dini hükümleri alaya alanlar mü’min değillerdir. Rabbimiz yüce kitabımızda, “…Onlar Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, bu yüzden kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. İşte böyle inkâr etmeleri, ayetlerimi alaya almaları yüzünden onların cezası cehennemdir” buyurmaktadır.
Muhterem Mü’minler!
İmanın amelle ilişkisi vardır. Bir kişi iman esaslarına inanıyorsa artık hayatını Allah’ın rızası yönünde düzenlemelidir. İmanımızın gücü buna yetmelidir. Eğer inancımız ibadetlerimizi yerine getirmemize yetecek derecede güçlü değilse, kendimizi mutlaka bir muhasebeye çekmeliyiz.