Sözlükte, bilen, gören, hazır olan ve haber veren gibi anlamlara gelen şehid; dini terim olarak; Allah yolunda öldürülen kimseye denir. Allah yolunda öldürülen mümine şehid denmesinin sebebi, ölen kişinin cennetlik olduğuna dünyada şahitlik edilmesi, gerçekte ölü olmayıp yaşaması sebebiyledir.
Yüce Rabbimiz şehitler hakkında; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.”buyurmuştur. Efendimiz (s.a.s.) de: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.” buyurarak, şehitlik derecesinin yüceliğine işaret etmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Bu yıl 98. Yılını idrak edeceğimiz Çanakkale Zaferi, tarihimizin maneviyat, şan ve şeref dolu destanlarından biridir.
O Çanakkale Zaferi ki; çehreleri, derileri, dilleri ve ırkları farklı insan selini andıran orduların bütün teknolojik güçleriyle ecdadımıza saldırması ve ecdadımızın da bütün imkânsızlıklara rağmen imanından aldığı kuvvet ve cesaretle bu saldırıyı bertaraf etmesinin adıdır.
Çanakkale; insanlığı katletmeye gelen ve dünyayı yenen ve yenilmez sanılan orduların yenildiği ve hüsrana uğrayarak geri çekildiği yerdir.
Çanakkale; iman ve azmin karşısında maddi güç ve tekniğin dize geldiği, mananın maddeyi yendiği yerdir.
Çanakkale; herbiri bir destan olan 250 bin şehidin kefensiz yattığı mübarek bir vatan toprağıdır.
Çanakkale; imanın ve insanlığın kazandığı, yardım istediğinde düşmanına dahi el uzatacak kadar merhamet sahibi olan civanmertlerin destanlaştığı yerdir.
Çanakkale; Seyit Onbaşılarla, Yahya Çavuşlarla, Yüzbaşı Hasan Fehmi Beylerle, Ulvi Beylerle, Esad Paşalarla ve daha binlerce isimsiz kahramanıyla, olağanüstü gayretlerle kahramanlık destanının yazıldığı büyük bir mahşerdir.
Çanakkale; evladını cepheye gönderirken: “Ey oğlum, babanı Dimetoka’da, dayını Şibka’da, ağabeylerini de Çanakkale’de kaybettim. Sen benim son evladımsın. Sen de dönmezsen ben Allaha emanetim. Git sen de git. Minareler ezansız, camiler Kur’an’sız, milletimiz imansız kalacaksa sen de git yavrucuğum.” diyen anaların vatan sevgisini ve iman gücünü abideleştiren meydandır.
Muhterem Müslümanlar!
Çanakkale zaferinden çıkarmamız gereken birtakım dersler vardır. Çanakkale; bütün dünyevi değerlerin cennet karşılığında feda edilmesi gerektiğini bizlere öğretir. Çanakkale öncelikle biz büyükler tarafından çok iyi anlaşılmalı ve yarınımız olan evlatlarımıza layıkıyla aktarılmalıdır.
Çanakkale bize birlik ve beraberliğimizi sağlamamız ve aramızdaki her türlü anlaşmazlıkları çözmemiz gerektiğini öğretir. Nasıl Çanakkale’de şanlı ecdadımız; Türk-Kürt, Laz-Çerkez, Arap-Arnavut, Alevi-Sünnî, ayrımı yapmadan ortak değerleri olan vatanı beraber müdafaa ettilerse; bizler de bugün vatanın korunması, milletimizin ilerlemesi için aynı birliktelikle çalışmalıyız.
Çanakkale Zaferi, Yemen’den Edirne’ye, Kudüs’ten Kars’a, ecdadımızın ortak değerler etrafında kenetlenmesinin, sarsılmaz iman ve azminin, din ve vatan sevgisinin unutulmaz bir belgesidir. Bu din ve vatan aşkı; mazlum ve mağdur edilmiş dünya Müslümanlarında da milli ve manevi bilinç uyandırmış, sömürülen Müslümanların bağımsızlıklarını kazanmalarına zemin hazırlamıştır.
Değerli Mü’minler!
Çanakkale Zaferi’nin 98. Yıldönümünde, bizlere bu zaferi hediye eden kahraman ecdadımızı rahmetle ve minnetle yad ediyor, Cenab-ı Allah’tan, ecdadımızın emanetine hakkıyla sahip çıkabilmemizi bizlere nasip etmesini niyaz ediyorum. Hutbemi, Mehmet Akif ERSOY’un şu mısralarıyla bitiriyorum.
“Asım'ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!