TARİH : 29.06.2012
Değerli Mü’minler!
Erginlik çağına girmeden önce annesi ölen çocuğa öksüz, babası ölene de yetim denir. İnsanoğlu, sorumluluklarının ağırlığına paralel olarak uzun bir çocukluk dönemi geçiren tek varlıktır. İnsanın, kendisinden beklenen görevlerin üstesinden gelebilmesi için sağlıklı, yararlı ve güçlü bir kişilikle yetişmesi gerekir. Bu da ancak sevginin, merhamet ve şefkatin, her türlü fedakârlığın esirgenmediği sağlıklı bir aile ortamında, iyi bir eğitim alarak yetişmekle mümkündür. Bu fedakârlığı en güzel gösterebilecek kişilerse ana babalardır. Ancak ana ve babaları olmayan, henüz kendi ayakları üzerinde duramayan kimsesiz, öksüz ve yetim çocuklar, fiziksel bakım ve korumanın yanı sıra bu manevi destekten de yoksundurlar.
Öksüz ve yetimlerin himaye, bakım, terbiye ve mallarının korunmasına yönelik Kur’an-ı Kerim’de pek çok beyanlar bulunmaktadır. Fecr suresinin ilgili ayetlerinde şöyle buyurulur: “Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helal demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.”
Hz. Peygamber (s.a.s) de, suyunu ve yemeğini bir yetimle paylaşan kimseye, affedilemez bir günah işlemediği sürece, yüce Allah’ın cennetin kapılarını açacağını belirtmektedir.”
Kıymetli Mü’minler
Yetim ve öksüzleri hem anlamak hem de onlarla sağlıklı bir iletişim kurabilmek bakımından Allah Teala, insanlara verdiği nimetleri, içinde bulundukları rahatlığı ve huzurlu hayatı hatırlamalarını, geçmişteki yoksulluklarını ve geldikleri noktayı düşünerek empati kurmalarını yani kendilerini onların yerine koymalarını, dolayısıyla öksüz ve yetimlere karşı sorumluluklarını seve seve yerine getirmelerini hatırlatmaktadır.
Bunun için Yüce Allah, Hz. Peygamberin şahsında insanlara, öksüz ve yetimlere şefkat gösterilmesinin gereğine işaret etmekte; kendisine, vaktiyle yetim olduğu ve yoksulluğu şu ayeti kerimelerle hatırlatılmaktadır: “Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme!” Bu hatırlatma ile yoksulluğu ve yetimliği yaşamış birisi olarak, öksüz ve yetimleri en iyi kendisinin anlayabileceğine işaret edilmektedir.
Yüce Allah öksüz ve yetimlerle olan ilişkilerde empati kurulmasını başka bir ayet-i kerimede şöyle bildiriyor: “Arkalarında güçsüz çocuk bırakıp ölecek olsalar, çocuklarının hali nice olur diye kaygı duyanlar, yetimlere haksızlık etmekten korksunlar, Allah’tan sakınsınlar ve doğru konuşsunlar.”
Değerli Mü’minler!
Yetim ve öksüzü himaye etmek en yakın olandan başlanarak akrabalara düşer. Yetim ve öksüzlere sahip çıkmak aynı zamanda dini bir görevdir. Bir baba nasıl ki, kendi çocuklarına karşı, helal kazançla beslemek, giydirmek, barındırmak, eğitim imkânı sağlamak, meslek edindirmek ve büyüdüklerinde evlendirmek gibi sorumluluklar taşıyorsa, öksüz ve yetimlerin bakım ve sorumluluğunu üstlenenlerin de aynı sorumluluk duygusuyla hareket etmeleri gerekir.
Akraba da olsa öksüz ve yetim çocuklar, kendisiyle barışık olmayan, dayakçı, küfürbaz, içki ve kumar düşkünü, sevgi ve şefkatten yoksun kötü ahlaklı ailelere verilmemelidirler.
Cenâb-ı Hak, birer ilahi emanet olan öksüz yetim ve kimsesizlere en güzel şekilde muamele etmeyi hepimize nasip etsin.