TARİH : 17.08.2012
Kâinatta cereyan eden hiçbir hadise yoktur ki, Allah’ın ezeli ilmiyle olmasın. Rabbimiz, sonsuz kudretiyle yarattıklarını her an sevk ve idare etmektedir. Bu gerçek Kur’an’da şöyle ifade ediliyor: “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. O, karada ve denizde ne varsa bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”
Değerli Müminler!
Doğal afetlere çok müsait bir coğrafi bölgede yaşayan bizler, tabii afet bilincine sahip olarak deprem, sel, yangın ve salgın hastalıklara karşı tedbir alarak hazırlıklı olmak durumundayız. Ülkemizde ve dünyada meydana gelen, doğal afetlerin sonucu olarak ortaya çıkan ölümlerin birçoğu, insanların kendi üzerlerine düşen tedbirleri almamalarından kaynaklanmaktadır. Bu davranış bazen de yanlış tevekkül inancından beslenmektedir. Hâlbuki hayatı bizlere en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz, kendisine nasıl tevekkül etmesi gerektiğini soran bir kişiye, “Deveni bağla sonra tevekkül et” buyurarak, her hususta tedbirli davranmamız gerektiğine işaret etmiştir.
Deprem bölgesinde yaşayan bizlere düşen görev, tedbirli ve hazırlıklı olmaktır. Bina yaparken önce gerekli araştırmalar yapılmalı, zaruret olmadıkça deprem bölgelerine binalar yapılmamalı, şayet yapılması gerekiyorsa, bu takdirde binaları depreme dayanıklı hale getirmeli, uzmanların tavsiyelerine uyulmalı ve “Deprem öldürmez, ihmal öldürür” özdeyişi akıldan çıkarılmamalıdır.
Muhterem Mü’minler!
Allah Teala, bütün varlıkları insanların hizmetine sunmuştur. Ancak onlardan istifade etmede aklı ve bilimi kullanmak gerekir. Yağmurların faydası herkesin malumudur, ancak ağaçları ve ormanları yok ettiğinde, yağmurların rahmet yerine felakete dönüştüğü de bir gerçektir. Dere yataklarına ev yapmak veya heyelan bölgesini yerleşim alanı olarak seçmek, açık bir tedbirsizliktir. O halde doğal afetler sonucu ölüme sebebiyet verecek her şeyden titizlikle sakınmak hepimiz için dini ve insani bir görevdir. İnsanlar tabiattaki sistemi bozmamalı, onu tahrip etmemelidir. Cenab-ı Allah: “(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir… ” buyurarak, insanların tabiatı tahrip etmelerinin bedelini ödeyeceklerini beyan etmiştir.Aziz Müminler!
Alacağımız tedbirlerle afetleri tamamen ortadan kaldıramayabiliriz. Ancak onların sonuçlarını hafifletebilir, maddi ve manevi zararlarını azaltabiliriz. Alınan bütün tedbirlere rağmen bela ve musibetlerle karşılaşırsak, kul olarak görevimiz metanet göstermek ve sabırlı olmaktır. Zira Müslüman, her şeyin Allah’tan geldiğine inanıp denendiğinin bilincinde olmalıdır. Nitekim Rabbimiz, “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” buyurmaktadır.
Doğal afetler karşısındaki hata ve ihmalleri, yanlış tevekkül ve kader anlayışına bağlamak doğru değildir. Şu hadise bizim için güzel bir örnektir: Bir gün Hz. Ömer (r.a.) hastalık tehlikesi arz eden bir yere gitmekten vazgeçti. Kendisine Allahın kaderinden mi kaçıyorsun, diye sorulduğunda: “Evet Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum.” diye cevap verdi.
Müslüman, her konuda elinden geldiği kadar çalışmalı, sebeplere sarılmalı, fakat sebeplerin tesirini Allah’tan beklemelidir. Tevekkül de bu demektir.
Cenab-ı Hak her türlü doğal afetlerden, bela ve musibetlerden bölgemizi, ülkemizi, İslam âlemini ve bütün insanlığı muhafaza eylesin.