TARİH: 03.08.2012
Muhterem Müslümanlar!
İslamiyet, her alanda orta yolu teşvik ettiği gibi kulun dünyalık mal peşinde koşmasında ve servet biriktirmesinde de bu dengeyi muhafaza etmiştir. Allah Teâlâ, ihsan ettiği nimetleriyle insana lütufta bulunmuş ve her bir nimeti için onu sorumlu tutmuştur. Kuluna malı, mülkü, serveti hibe eden Allah, bununla kulunun önüne adeta bir sınav kâğıdı koyarak imtihanını başlatmış, Kur’an-ı Kerim’de de bu gerçeği şöyle ifade buyurmuştur: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah ın katındadır”
Muhterem Müslümanlar!
Sözlükte "artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü" anlamlarına gelen zekât, dinî bir terim olarak, belli malların yine belli bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.[1] Zekât, İslâm ın beş temel esasından biri olup, hicretin ikinci yılında Medine de farz kılınmıştır. Kur ân-ı Kerim de; “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.” buyrulmaktadır.
Değerli Müminler!
Dinimiz zenginlerin ve fakirlerin birbirine ilgisiz kalarak yaşamasını doğru ve insanî bulmamıştır. Yüce kitabımızda cennet ehli muttakiler tanıtılırken, onların dünyada güzel davranan kimseler olduğu belirtilmekte ve “Onların mallarında muhtaç ve mahrum durumda olanların hakkı vardır” denilmektedir. Ayette Allah (c.c) zekâtın muhtaçlara ve fakirlere yönelik verilen bir lütuf değil bizzat hak olduğunu vurgulamaktadır.
Allah’ın (c.c) kendilerine verdiği nimetler sayesinde Nemrut gibi kimi insanlar, bizzat o mülkü bağışlayan Allah hakkında tartışmaya girer, kimileri Karun gibi bu malın kendi bilgi ve becerisinden kaynaklandığını iddia eder, kimileri de Ebu Leheb gibi kibirlenme aracı görür ve cimrilik ederler. Bakınız Cenabı Hakk bir ayeti kerimede ne buyurmaktadır: “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.”
Öte yandan, insanların fakirlere bu haklarını ahlâkî bir incelik ve güzellik içinde ödemeleri gerektiğine işaret edilmek üzere şöyle buyrulur: “Güzel bir söz ve bağışlama, eziyete dönüşen sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengin ve halimdir. Ey insanlar! Zekât dâhil, her türlü sadakanızı, başa kakmak ve eziyete dönüştürmek suretiyle boşa çıkarmayın. Bu, inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kişinin tutumudur.”
Değerli Müminler!
Bir Müslüman zekât ibadetini, öncelikle, kendisine nimetler ihsan eden Rabbine bir şükran borcu olarak eda eder; fakirlere zekât vermek suretiyle de diğer kardeşlerine karşı kalbinde hissettiği sevgi ve merhameti eyleme dönüştürmüş olur. Zekât, bütün Müslümanların birbirlerini düşünen kardeşler olduklarını hissettirir. Aynı zamanda sözlüklerdeki temizlenme anlamıyla zekât, Müslümanların ruhlarını cimrilik ve bencillik gibi kötü huylardan, mallarını da fakirlerin haklarından temizler.
Zekât ibadetini yerine getiren müminler, ahirette karşılığını mutlaka alacaklardır. Rabbimiz bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.”
Bunun yanı sıra zekâtı verilmeyen malların ahirette azaba sebep olacağı ifade edilerek şöyle buyrulmaktadır. “Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.”
Aziz Müslümanlar!
Çok iyi bilinmelidir ki, hiç kimse zekât verdiği için fakir düşmemiştir; aksine malı zekâtla bereketlenmiştir. Şu halde kıymetli müminler! Malın hiçbir fayda sağlamayacağı o kıyamet günü için sorumluluğumuzu yerine getirelim.
Cenâb-ı Hak, vereceğiniz zekâtları ve her türlü hayır ve hasenatınızı kabullerin en güzeliyle makbul eylesin.